Serap M. Eyrenci'nin Desenleri
Nicedir resim sergilerine gitmiyorum, gidemiyorum. Fakat "Desen" beni hep çekmiştir. Zeki Faik İzer ustanın kitabını yaparken desenle farklı bir ilişki kurdum. O günden bu yana da ayrı bir yere oturttum desen çalışmalarını.
Bütün ressamların ve eleştirmenlerin desen konusunda aynı görüşte olduğu da söylenebilir: Desen resmin temelidir, resmin kendisidir.
Desenin ilk ve belki de tek aracı çizgidir. Klee, desen için "Bir çizgiyle yola çıkmaktır" der.
Deseni oluşturan çizgi, yani çizgi deseni oluşturabildiğinde, resmin temel niteliklerinden sayılan derinlik, ışık, denge, hareket, biçim hatta renk imini bile vermiş olur.
Desen, başlangıçta kurşun kalem ya da kömür kalemle yapılırdı. Daha sonraları çini ve pastel de desen için aranan araçlardan kabul edilmiştir. Yalın çizgiye gölge de katılmış, bunun için renkli kalemler, hatta suluboya bile kulanılır olmuştur. Bütün eklentilerine karşın sağlam desenin tek kanıtı sağlam çizgidir yine de. Desen oturmasa bütün eklentiler anlamsız olur, hatta yetersizlikleri daha da belirginleştirir.
Desen, kanımca, sanatçının düşüncelerini ve düşlerini anlatmada en saydam ve en arı yoldur. Hiçbir şüphe uyandırmaz, hiçbir kaygı yaratmaz.
Bu bilgilerle ve kanılarla gittim Serap Eyrenci'nin sergisine.
Sergide sanatçının otuz yılı aşkın bir süreden beri yapmakta olduğu desenlerden, kanımca bir özet sunulmuştu. Yaklaşık yüze yakın yapıtın en eski tarihlisiyle en yeni tarihlisinin arasında hiçbir fark göstermeyen ustalık ve çizim becerisi hemen dikkati çekiyordu. Çalışmaların hepsinde belirgin olan yalınlık ve teknik maharet sergiye farklı bir klasik hava katmıştı. Eyrenci'nin hocalık yönü sergiye de damgasını vurmuş; İzleyicilerine desen nasıl yapılır onu öğretiyor ve kanıtlıyordu adeta.
Desen çiziminde kurşun kalem ve kömür kalem egemense de çiniden pastele, renkli kalemden suluboyaya tüm araçlardan da gerektiğinde ve gereği kadar yararlanılmıştı. Ama hiçbir araç amacın üstüne çıkmamış, desen, desenler görkemli yapılarını ve ana karakterlerini koruyabilmişti.
EYRENCİ insan figürünü temel almış tüm çalışmalarında: Kadın - erkek, çocuk - ergin, yaşlı - genç, zengin - fakir ama mutlaka insan. Kimi yapıtlarında anlatıyı güçlendirmek için hayvan figüründen, kiminde de ağaç ve çiçek motifinden yararlanılmış can alıcı bir detay olarak.
Sanatçının insanları genellikle tek başına ele alınmış. Bu yalnızlık aktarılırken bazı çalışmalarda arkaya yerleştirilen insanlar, bazı çalışmalarda da daha ufak boyda insanlar kullanılmış ve bunlarla yalnızlık daha da vurgulamış. Hem vurgulanmış, hemde dramatize edilmiş.
Yalnızlığın psikolojik yönü, başında huni olan desen dışında, hep bir yığılırcasına oturuvermeyle, bir diğer kişiye medet umarcasına dayanıvermeyle, ya da korkulu, evhamlı gözlerle ama olağanüstü bir duyarlılıkla yansıtılmış. Bu nedenle sergi genel bir hüzün havası taşıyor diyebilirim. Bu insanlardan, insanların bu zavallılığından kim keder duymaz ki..
Kimi resimlerde de ya siyasi ya da dini eleştiri, hatta hiciv var. Çağa ve çağdaşlığa hiç uymayan kimi tutum ve davranışlar birkaç çizgiyle ancak bu kadar açık ve seçik ortaya konabilir.
Sosyo - kültürel yapımızın, son yıllarda daha da belirginleşen tezatlarını da desen aracılığı ile ortaya koymuş sanatçı.
En mizahi görüntüde bile karikatüristik çizim, yani bir anlamda çala kalemlik bulunmamakta, aksine insanın anatomisini daha basit hatlarla fakat en detayına kadar işlenmektedir.
Yorgun ve bezgin insanların çehreleri, belki de otuz yıllık ülke toplumsal yapısında ne yazık ki hiçbir şeyin değişmediğini, hatta daha da kötüye gittiğini düşündürüyor insana.
Sanatseverlere ve sanat eğitimi gören öğrencilere önermek istediğim bu sergi için Sayın Eyrenci'yi bir kez daha kutlamak isterim.
Prof.Dr. Sıtkı M. ERİNÇ
Cumhuriyet Gazetesi
21 Kasım 2007