top of page

Ayla Ersoy ve Ayfer Coşkun'un Sanatçı Hakkındaki Yazıları
 

Serap Eyrenci (1950) 1975'lerde yaptığı figüratif resimlerinde toplumsal eleştirel bir yaklaşımı benimsemekte, fantastik kurgularında çizgi dinamizmi ve ritm öğelerine öncelik vermektedir.1986'larda doğa gözlemlerine yönelerek sorgulayıcı dışavurumcu çalışmalarını da sağlam desen anlayışı içinde ritmik doku tuşalı ile az ve uyumlu bir renk içinde kırmızıyı yeşili çarpıcı bir şekilde kullanmıştır. Netlik-saydamlık, doku-düz alan gibi zıtlıklar üzerine temellenen boşlukların yer aldığı devingen bir mekan etkisi yaratmakta, dinginlik içinde dinamiği yakalamaya çalışırken izleyeni resmin içine çekmektedir. Toplumsal olayları bireysel bir açıdan değerlendirmeye çalışarak aşırıya kaçmayan bir deformasyon içinde, simgesel motifler de kullanarak fantazi, ironi ve yergi öğeleri ile yapıtlarını zenginleştirmektedir.

Ayla Ersoy
Günümüz Türk Resim Sanatı (1950'den 2000'e) s 92


 


 

 

 

DENİZİN İNSANLARI

"Çocukluğumdan beri çiçek, böcek yerine hep insan çizdim.Bu nedenle de Akademi'de Neşet Günal Atölyesi'ni seçtim" diyor ressam Serap Murathanoğlu Eyrenci.

İ.D.G.S.A. Temel Sanat Kürsü,sü'nde doçent olarak görev yapan sanatçı, Kızıltoprak Sanat Galerisi'nde açtığı 5. kişisel sergisinde yine insanı işliyor.Daha doğrusu insanları...Çünkü o tek insanla yetinmiyor pek. Onları bir arada, yaşamın bir anında yakalamayı seviyor.Elleri, ayakları ve gözleri kocaman Eyrenci'nin kadın ve erkeklerinin. Çalışkanlar, birbirleriyle barışık, dayanışmacılar. Ekmeklerini denizden güçlükle çıkarıyorlar. Çalışma koşullarının ağırlığına karşın yüzlerindeki hafif alaycı tebessümde hem direnmenin, hem de tevekkülün ipuçlarını bulabiliriz.

Kadınlı erkekli balıkçıları daha çok dinlenme konumunda vermeyi yeğlemiş. Kayıklar birer tiyatro sahnesi görünümünde. Her şey onların içinde ve çevresinde olup bitiyor. Keyif çatarcasına uzanmış ya da bağdaş kurmuş, uzaklara bakan balıkçılar, yer yer bir ev yaşantısı sergiler gibiler. Mekana önem vermediğini belirten Eyrenci:" Figür benim için hep ön plandadır. Mekana ağırlık verdiğim çalışmalarım, 1994 yılındaki sergimi olu8şturdu.Sonra yine insana döndüm" diyerek figür tutkusunu dile getiriyor.

Genellikle büyük boyutlu çalışmalar yapan sanatçıya bu seçiminin nedenini sorduğumda; kalabalık figürlü kompozisyonların bunu gerektirdiğini belirtiyor.Böylelikle hem fırçasına hakim olabildiğini, hem de figürleri yeterince işleyebildiğini söylüyor.
Figürde,özellikle yüzlerde daha önceki deformasyonu bıraktığını anlatırken de desen konusundaki titizliğini bir kez daha vurgulamadan geçemiyor.

Deseni önemsiyor

Sanatçının renk anlayışı oldukça belirgin ve yerleşik. Parlak renklerden kaçınıyor."...Renkçi bir ressam sayılmam.Çizgi önemli benim için. Sıcak renkleri çok az kullanırım. Yalnızca bir iki tablomda mercan kırmızısı kullandım." diyor.

Gerçekten de onun ne göğü ne de denizi bildiğimiz mavilerden. Maviye çalan bir başka renk kullanıyor. Aynı rengin yansımasını insan yüzlerinde de görüyoruz. Sanki toprak rengi ve mavinin karışımından oluşuyor tüm renkleri. Ve Karadeniz'in adına uygun koyu, sıkıntılı bir atmosfer yaratıyor böylece.
 

Eyrenci'nin az sayıda pastel ve suluboya tabloları ise, kullanılan malzemenin farklılığı nedeniyle öteki çalışmalarından farklılıklar gösteriyor. Suluboya kullanımındaki özelliklerin, detaya girmeyi zorlaştırdığını belirtirken, desenin de çok hızlı bitirilmesi gereğinden söz ediyor.

Sergideki çalışmalarından biçem olarak bir hayli ayrıksı duran tek tablo ise, fırça darbeleri kullandığı "Fırtına".1996 tarihini taşıyan tabloyu, konusunun aynı olması nedeniyle sergiye aldığını belirtirken, artık bu tür yapmadığını ekliyor sanatçı.

Evet, güneşin şöyle bir dokunup geçtiği deniz insanları, simitçi,sessizce müşteri bekleyen sokak fotoğrafçısı ve kedili kadınların dünyasına açılan bir kapıdan giriyorsunuz sergide.Güçlü bir desen duygusuyla yaratılmışyapıtlarında hiçbir şey bağırmıyor.Ne renkler, ne de dertli insanlar.

Ayfer Coşkun
Radikal Gazetesi -1998

bottom of page